Safari

     Bu bölüm yazının eğlenceli, bol fotoğraflı ve kısmen de gereksiz kısmı.

 
     Bir buçuk günlük kısa Nairobi seyahatinden sonra safari macerasına başlamak üzere Nairobi'den Arusha'ya 5-6 saatlik minübüs yolculuğuna çıkıyorum.
     Akşam saatlerinde safari firmasından David beni Arusha'da karşılıyor ve ertesi sabah tekrar almak üzere Jevas Hotel'e bırakıyor. (otel ve karşılama safari fiyatına dahil.)
     Yazının bundan sonrasına Tanzanya sınırından itibaren aldığım notları aynen aktararak devam ediyorum:

   

                  - Sınırda bu sefer aşı kartını istediler ve kontrol ettiler.
     - Parmak izi burada da aldılar. (Kenya'da almışlardı öncesinde)
     - Vize mi alacan? diye gençler musallat oluyo. Yardımcı oluyomuş gibi yapıp sonra para istiyolar. Yemin ettim çocuğa para yok, kalmadı diye :) Ordan sarhoş dayı da dolar ver bozayım diyor :)
     - Sanırım Klimanjaro göründü. (O değilmiş, sonradan öğrendim)
     - Bizdeki gibi selektörle selamlaştılar. Belki de ileride çevirme var diye düşünmedim değil, ama olmadı.
     - Microfinance Bank gördüm. Etraftaki fakirliğe bakarsan çok manidar.

      
   
  
                         Arusha-Nariobi arasında mola verdiğimiz Paradise Gallery tuvaletinde gülümseten sticker :)

                - TARANGIRE!
     - Toyota Land Cruiser - 2002 Model
     - Asfalttan çıktık
     - Çocuk çobanlar
     - Köyler
     - Bomas of Kenya'daki evderin orijinalleri
     - Tarangire; river of warthog demekmiş (galiba)
     
     Buradan sonra uzun uzun gördüğüm hayvanları sıralamışım. Kısaca şöyle söyliyim, ilk gün görülecek hayvanların yüzde seksenini gördük diyebilirim. Buyrun bazıları:

                

                - Babunlar !
     - Arabaya armut gibi bişey attılar ağaçtan
     - Filler çok fazla
     - Piknik
     - Maymunlar
     - Maymun Alman kızı tırmaladı 
       
           *Piknik alanında velvet denilen sevimli küçük maymunlardan vardı birsürü. Birsürü de uyarı yazısı vardı maymunları beslemeyin diye. Hata bizde, bikaç şey almalarına izin verdik yakından fotoğraf falan çekmek için. Ama bir kere yüz bulunca kovmamıza rağmen gitmediler ve kızcağızın sırtına atladı bi tanesi. Beline iyi geçirmiş tırnaklarını, hatta ısırdı sandık; hala da emin değiliz. Allahtan kız kuduz, tetanos, her aşıdan vurulmuş, çok önemsemedi
          
     - Afrika masajı
     - Afrika masajı
     - Afrika masajı
      
           *toprak yolda safari jipleriyle yol alırken kıçınızı koltukta sabitleyemediğiniz, sürekli hoplama haline Afrika Masajı diyorlar.
          
     - Maymunlar artık sevimli gelmiyor
     - Kamp alanı
     - Baş ağrısı- 2 amerikan hapı
     - Kamp alanı beklediğimden daha modern
      
           *İlk gece kaldığımız kamp alanı oldukça korunaklı, doğal parkların dışında kalan bir yerdeydi. Beklediğim bu değildi, ama başlangıç için iyi de oldu. Çadırlar geniş, içinde yataklar, prizler, her çadırın arkasında duş ve tuvalet. Yemek yeme alanında küçük bir bar ve televizyon.
    
           - Duş-sıcak su
     - Sivrisinek yok
     - Ateşin başında muhabbet
     - Baş ağrısı - sabaha kadar uyuyamadım 
       
          *evet safarinin ilk iki günü havasından mıdır suyundan mıdır bilmem, bitmek bilmeyen bir baş ağrısıyla mücadele ettim. midem taş gibi oldu. Gözlerim burnum şelale gibi aktı. Ama anın tadını çıkarmama engel olamadılar!!
     
         - Sabah kahvaltı 8'de
     - Almanlar ayrıldı Avustralyalılar katıldı
     - 2 Avustralya hapı
     - Baş ağrısı - biraz daha iyi ama hala devam
     - Serengeti'ye yolculuk
     - Safari araçlarını 1 saat bile mola versek stop etmiyorlar. Klima da yok araçta, olsa neyse..(fotoğraf çekmek için durduğumuzda stop ediyolardı.)
     - Masaili çobanlar
     - Krater gölü
     - Kafatası
     - Yol
     - Toz
     - Çok fazla toz..

     

             


 

                - SERENGETİ !
     - Toz
     - Uçsuz bucaksız düzlük
     - Çok fazla geyik
     - Sekreter kuşu ?
     - 4buçuk saat toprak yol
     - Mola - yemek
     - Fareler
       *Evet, kamp alanlarındaki mutfak ve çevresinde, piknik alanlarında bol bol irili ufaklı fareler sizi karşılıyor. 
     - Kuşlar
     - Bu sefer maymun yok

     - Tüm aslanlar uyuyor
     - Hep uyuyorlar
     - Hep
     - Leopar !
     - 2 çita
     - Artık fil, zebra ve zürafalar için durmuyoruz
     - Yüzlerce var
     
     - Serengeti içinde kamp
     - Bu sefer sadece çadır
       *evet daha küçük, korunmasız, uyku tulumlu çadırlar!
     - Etrafta bir sürü ceylan
     - Sırtlanlar, çakallar !
      
              * Akşam yemeğinden sonra küçük bir sırtlan sürüsüyle karşılaştık. Tam tuvaletin önünden bizim 6-7 metre ilerimizden geçtiler. Onları küçük çakallar takip etti. Ama rehberler bunun olabileceğini, hatta bazen aslanların da bu kadar yakında görüldüğünü söylemişti. Tek ihtiyacınız olan el feneri veya telefon ışığı. Karanlıkta ışıktan kaçarlar demişlerdi ve öyle de oldu. Hatta grubun yürek yemişleri olarak Rush'la ben bir süre takip ettik. Belçikalı abilerle ablalar da bizi takip etmiş, korkutmaya çalıştılar. Bu kardeşiniz yer mi? Yemedi :) Ama daha ileri gitmeyip şansımızı zorlamamaya karar verdik ve döndük. Anlaşılan o ki ilerleyen saatlerde sırtlanlar da döndü:
    
           - Sırtlanlar çadırın etrafında
     - Nefesini duyabiliyorum..

     - Sabah 05:50 uyandık
     - Çok soğuk (evet güneş daha havayı tam aydınlatmamışken sıcaklık 10-12 derecelere kadar düşüyor)
     - Göç !
     

       - Antiloplar
     - Zebralar..
     - Aslanlar ceylanı kaçırdı 
     - Sonra leoparı kovaladılar
     - Masai köyü
     - Pislik
     - Sinek
     - Çocuğun suratındaki sinekler
     - Tişörtleri hediye ettim (İstanbul'dan aldığım İstanbul yazılı 3 tişörtten ikisini burada verdim)
     - 1 şefe/1 en çok zıplayana (şef falan yoktu ortada, ben şefin oğluyum dedi biri mecbur inandık)
     

 

     Masai Köyü ziyareti safarinin olmazsa olmazlarından. Fotoğraflarda çok farklı, otantik göründüğünün farkındayım ama işin bir de şu boyutu var: Masai evleri çamur (ve sanırım tezek) gibi bişeyle sıvanarak yapılıyor. Ortalama 8-10 metrekare. İçinde üç beş parça odunla ayrılmış üç bölme var; birinde ebeveynler, birinde .çocuklar, diğerinde de yavru inekleri yatıyor. Evet, çoğunlukla hayvancılıkla geçinen köylüler (artık turizm de bir geçim kaynağı olmuş ) yavru inekleri vahşi hayvanlardan korumak için büyüyene kadar yanlarında tutuyorlar. Ortada taşlardan bir halka yapılmış, ortasında kül var. Buna da mutfak diyorlar. Elektrik yok. Su yok. Evler karanlık ve havasız. kara sinekleri her yerde. Öyle çoklar ki, küçük çocuklar yüzlerine konan sineği kovmuyorlar bile, öyle alışmışlar. Orada oskarlık bir fotoğraf karesini kaçırdım. Çünkü küçük çocukcağızın yüzüne ikinci kez bakamadım. Onlarca sinek, küçük suratının her yerini kaplamıştı. O ise sanki sineklerden habersiz, merakla bizi gözlüyordu..

     - NGORONGORO !
     - Kamp alanı
     - Yüksek rakım
     - Sivrisinek yok
     - Çok soğuk (gece)
     - Çadırın önünde zebralar

     - Sabah 6 kahvaltı hızlı
     - 12 derece
     - 6 buçuk Ngorongoro yolu
     - Caracal ve çakal
     - Arabanın yanında aslanlar
     - Elimi uzatsam dokunucam
     - Arabada öğle yemeği (diğerlerinin son günü olduğu için zaman kaybetmek istemediler)
     - İlk başladığımız kampa gidiyoruz
     - Diğerleriyle ayrılıcaz
     - Souveinor alış-veriş
     - Grupla vedalaşma
     - İlk geceki kamp yeri
     - Yerlilerle futbol muhabbeti(çoğunlukla İngiliz takımlarının taraftarları.)



  

        - LAKE MANYARA
       Diğer grup üyelerinin süresi dolduğu için son gün Esami (rehber) ve ben kaldık. Bir nevi özel safari oldu benim için.
     
     - Kamp alanına çok yakın
     - Ormanlık alan (ilk defa)
     - Çoğunlukla kuşlar ve otoburlar
     - Tek gördüğüm yırtıcı kartal 
     - Ona da "fish eagle" dedi. Balıkla besleniyor heralde
     - Zürafalar slow motion koşuyor
     - Hot spring (dağdan gelen sıcak su göle akıyor)
     - Yürüyüş yolu 
       *Bu yürüyüş yolu hiç hoşuma gitmedi. Yani araçtan inmeye izin varsa, etrafta aksiyon yok demekti.
     
     - Ölü bufalo ve aslan (aksiyona yetişemedik ama gider ayak avının yarısını yiyip, diğer yarısının da ilerisine kamp kurmuş gözetleme yapan erkek aslanı da görmüş olduk)
     - Son gün - en sıcak gün

     - "Sigara, çay ve baba" kelimeleri Swahili dilinde Türkçe'dekiyle aynı.
     -Bir jipte "wifi on board" etiketi gördüm. Galiba bu "lodge"larda kalanların jiplerinden.

     - Ve safari macerası bitti..






                        Sonraki Bölüm

     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder